SREBRENİTSA - MARŞ MİRA 2016
Tüm dünyadan aktivist gruplar ile 11 Temmuz 1995 cehennemini unutmayan insanların ayakta tuttuğu, bu sene 12.si yapılan "MARŞ MİRA" Boşnakça "BARIŞ YÜRÜYÜŞÜ" anlamına gelmektedir. Temmuz 1995'de General Ratko Mladiç'in emrindeki Sırp birliklerinin ağır silahlı saldırılarından kaçan silahsız binlerce sivil ve bir kaç yüz silahlı Boşnak askerin Potaçari'den başlayarak Nezuk köyüne kadar sürdürdükleri ölüm yürüyüşüydü bu.
Binlerce masum insan haftalarca kuşatma altında hayatta kalmaya çalışmış, bazen ağaç yaprakları, bazen salyangoz ile beslenmiş ve yalın ayak yürüyerek Nezuk'a sağ ulaşabilmişlerdi, bu yürüyüş ölüme terkedilen binlerce masum insanın kurtuluşa ve yaşamaya devam etme çabasıdır. Yola çıkan insanların yarısından çoğu Nezuk köyüne varamamıştı. Srebrenitsa komutasını eline alan Naser Oriç isimli Bosnalı subay yanındaki bir avuç kahramanla ve az sayıdaki silahlarıyla tepelerine binen tank, top ve uçaksavar bombardımanını kırmış ve kurtulanları Nezuk'a ulaştırmıştı.
İşte bu duygu ve düşüncelerle başlayan yürüyüşümüzün ilk durağı rotayı tersten yürüyeceğimiz için NEZUK kamp alanıydı. Burada efsanevi komutan Naser Oriç ve Belediye Başkanı ile savaştan kurtulmuş ve dönemin simgesi haline gelmiş kişilerin sözleriyle başlandı güne... Savaşta yakınlarını kaybetmiş olan genç kızlar tarafından tarihe damgasını vuran o meşhur ağıt söylendi. Barış yürüyüşü 8 –10 Temmuz tarihlerinde yapıldı, 110 km. olan rotamız 3 günlük parkurlara bölünmüştü. Grubumuz 8 Temmuz 2016 saat 07.30 civarında Nezuk köyünden yola çıktı.
Hedefimiz soykırımın yapıldığı, yüzlerce masumun katledildiği yer olan Potaçari'ye varmaktı. Yol boyunca zorlu arazi ve tepelerden, yoğun ağaçlık bölgelerden ve hatta Sırplara ait olan mayınlı arazilerden polis eşliğinde geçtik. Sağlık Kuruluşları, yürüyüşçülere hem havadan hem de karadan destek verdi yol boyunca. Rahatsızlananları hastane yada en yakın kliniklere taşımak için helikopter gönderdi, gezici sağlık görevlileri ve gönüllülerde hastalananları ve sakatlık geçirenleri sedyelerle kamp alanlarına taşıdılar.
2.günün sonunda kamp alanımıza gelmiştik. Çadırlarımızı kurduk, akşam yemeğimizi hazırlamaya başladık. O sırada, kampımızda tanıştığım 20 yıldır Türkiye'de yaşayan ve aslen Boşnak olan Verma Hanım'ın, eski bir asker olduğunu öğrendiğim bir Boşnak'la hararetli sohbetine tanık olmuştum. Esad Avdic '95 yılında yaşananlardan kurtulabilmiş ve o yürüyüşü tamamlamayı başarmış şanslı insanlardan biriydi. Esad'ın anlattıkları tüyler ürperten cinsten, kabuslarınıza girecek kadar kötü ama malesef gerçek olaylardı. Ertesi sabah tekrar erkenden yola koyulmuştuk. Yürünecek çok yol vardı. Yolda karşımıza Sırp bombalarıyla yıkılmış bir cami çıktı. Yıkılan kısmı öylece yerde duruyordu. Sanki geçmişe inat yaşatılanlar unutulmasın diye, caminin minaresi yerde öylece yatıyordu...
Büyük bir sessizlik içinde geçen yürüyüşte zaman zaman toplu mezarlara rastladık. Sonradan öğrendiğimize göre buralara "ÖLÜM TARLALARI" adı verilmişti. Haksız da değildiler, rehberimiz toplam 64 toplu mezar olduğunu söyledi. İnsanın kanını donduran hikayeler duyduk o günleri yaşamış, hayatta kalmayı başarmış kişilerden.
Yürüyüşün sonunda Potaçari'deki anıt mezara varmıştık. Mezarlığa girdiğinizde karşılaştığınız manzara ne büyük bir soykırım olduğunu gözler önüneseriyordu. Yüzlerce, hatta binlerce mezar taşı dikiliydi alanda. İşte o an anlıyordunuz ne kadar çok masumun acımasızca katledildiğini. Boğazınız düğümleniyor, ağzınızı bıçak açmıyordu. Ertesi gün, bir sürü aile yıllardır kavuşamadığı evlatlarının, eşlerinin, akrabalarının cenazelerini bu depodan teslim aldı. Karışıklığı önlemek için her bir cenazeye numara verilmişti. Bu sene 127 cenazenin kimliği tespit edilmişti, Kapıda Bosna askeri bizi karşıladı. İçeri girenler önce dua ettikten sonra cenazelerin kim olduklarına bakmak için tabutların başında bulunan etiketleri kontrol ettiler. Tabutlarda toplu mezarlardan çıkarılmış kemikler mevcuttu, üstelik tam bir vücut bile değildiler, kurbanların ailelerinden alınan DNA örneklerinin sonuçlarına bakılıp kimlikleri belirlenerek ailelerine teslim edildiler. 1995'te işkence ve toplu katliamların yapıldığı akümülatör fabrikası artık müze olarak kullanılmakta, içeride o döneme ait fotoğraflardan yapılmış sergi soluğunuzu kesiyor.Duvarlarda hala kurşun izleri mevcut. Burada yüzlerce masumu katletmişler, tutsakların kurşuna dizildikleri yerler duvarlardaki izlerden belli oluyordu.
110 km.lik ölüm yürüyüşü MARŞ MİRA'yı tamamlayan binlerce insan, cenaze namazı ve defin işlemlerinin yapılacağı tören alanına ellerinde pankartlarla sessizce girdiler. Törende konuşmalar tamamlandıktan sonra şehitlikte topluca öğle namazı kılındı ardından ise cenaze namazı kılınarak, cenazeler defin işlemleri için daha önceden açılmış mezarlarına getirildiler. Tören boyunca görevlendirilmiş onlarca imam tarafından cenazeler toprağa verildi. Mezarları başlarında Kuran okundu. Bu kadar çok insanın aynı anda büyük bir sessizlik ve uyum içinde tamamladığı dini ritüeller yerine getirildi.
Yıllardır bekleyiş içinde olan aileler artık kendi cenazeleri başında sevdiklerine ağıtlar yakıp ve dualar edebilecekti. Burada gördüklerimin, duyduklarımın ve üzüntümün herhangi bir duyguyla tarifi yok. İçim parçalandı yaşananları dinleyince. Kitaplarda okuduklarına benzemiyor yada tv'de izlediklerine hiç. Ağır bir tokat gibi çarpıyor acı gerçekler insana. İnsan olmaktan utanır mı insan, utanıyor duyunca, görünce...
Kampta tanıştığım savaş gazilerinden bir komutanın sözü hala kulaklarımda çınlıyor ve uzun sürede çıkacağa benzemiyor.
" CENNET TOPRAKLARDA CEHENNEMİ YAŞAYAN, YAŞATILAN MİLLETTİR BOSNALILAR"...
20 Temmuz 2016
İ.Kerem ÖZTÜRK